Yaşam Notlarım'a Hoş Geldiniz.



20 Haziran 2013 Perşembe

Dur'malı (?)

Kimileri bunun önceden tezgahlanmış olduğunu söylese de aslında üç hafta önce başladı herşey. Polisin bir sabah ansızın Gezi'deki çadırları dağımak istemesiyle. Ve o damla bardağı taşıran damla oldu. Onca yazdık, çizdik, sosyal medyayı kullandık ama üzülerek görüyorum ki tam olarak anlaşıl(a)mamışız. Belki de bu yüzden "dur"an "adam" çıktı ortaya. Hani derler ya, "kafan karışıkken, herşey üstüne üstüne geliverirken, yoğun temponda oradan oraya savrulurken, azıcık dur da nefes al, bir adım geriden hayatına bak" diye, tam da bunu yaptı "dur"an "adam". Ne de iyi etti. Böylece biz de "dur"duk, polisler de "dur"du (ve kitap okumaya başladılar).

Ben de kendi adıma (ve blogumun adına) "dur"ma kararı aldım. Daha evvel yaptığım gibi, yayınlara ara vermiyorum, sadece eskisi gibi ordan, burdan yazmaya devam edeceğim bir süre. Ama öncesinde benim için çarpıcı hakikaten birinci ağızdan bir olayı ve yanıbaşımızdaki devlet okulunun durumunu anlatacağım. Körükörüne "herşey yalan, mizansen, karalama" dyenlerden belki okuyan ve hasbel kader bana inanan (ve sorgulamaya başlayan) olur diye....

Dün bizde temizlik vardı. Temizliğe gelen teyzenin maddi durumu cidden felaket, çeşitli yaşlarda, medeni durumlarda 6 çocuğu ve sayısını bilemediğim torrunu var. Kızlarından biri (24) yaşında, kuaförde çalışıyor. Haftasonu arkadaşlarıyla buluşmuş, tam da saat 21'de, tencere tava saatimizde yani... Elinde tencere-tava vurup dururken arkadaşlarından biri, bunlara laf atmış. "Ooo demiş, siz böyle bedavaya çalın durun, ben avantayı götürüyorum." Güç bela ağzından lafı almışlar, meğer o arkadaşları malum partinin düzenlediği mitinge katılıp tam 100 lira almış, şimdi de bunlarla dalga geçiyor..... Hep söylendi, yazıldı, çizildi ama bu para olayını böyle birinci ağızdan duymak bana acı bir tokat gibi çarptı.....

Siyasiler dışında kimseyi yargılamıyorum. Objektif olarak düşündüğümde, öyle fakir olsam ki Defne kalkıp bana "anne açım" dese ve evde pişirecek birşey olmasa, bir lokma ekmek bile... ya da ne bileyim kış vakti Defne'nin üzerine giydirecek palto olmasa, yakacak kömür olmasa ben ne yapardım, işte sözün bittiği nokta burası. Evet vatan satılık değil, evet oylarımız satılık değil ama bir de hayatın acı yüzünü görmek lazım. İşte bu yüzden gelmiş geçmiş, görevini layığıyla yerine getirmemiş ve getirmeyen tüm siyasilere lanet okuyorum. İnsanlarımızı aç, susuz, yardıma muhtaç hale getirdikleri ve bir şekilde böyle kaldıklarından ötürü rant sağladıkları için... Ne herhangi bir din ne de herhangi bir inanç, komşun açken sana uyumayı hak görmez. Elinde imkan varken, birşeyleri düzeltebilecek konumdayken gereğini yapmıyorsan (ne bahaneyle olursan olsun) bence o zaman en büük günahı işliyosundur ve bunun hesabı elbet birgün sorulacaktır.....

Gelelim devlet okulu konusuna, bu da çok yazıldı çizildi. Malum ülkemizdeki eğitim sistemi yap boz tahtasını bile geçmiş durumda. Gezi olayları sırasında yandaş basın ve propaganda yapanların çoğu, "şunları bunları yaptık bunlara da mı direniyorsunuz" diye soruyordu. Sorduklarının arasında "eğitim yaşı 5,5 oldu eğitime de mi direniyorsunuz" dediler...

Eğitime direnen insanın alnını karışlamak lazım, öyle şey olur mu? Bir kere bildiğimiz "ağaç yaşken eğilir" ne kadar erken o kadar iyi. Hakikaten de oturduğumuz sitede iki apartman görevlisi bunların da geçen yaz itibariyle 5,5 yaşında iki oğlu vardı. O güne kadar yuva, kreş, okul yüzü görmemişlerdi. sabah 10 gibi sokağa çıkıp akşam 20'ye kadar aralıksız sokakta oynarlardı, hatta anneleri yemeklerini de sokakta yedirirdi. Ne öğle uykusu, ne evde başka bir faaaliyet yaptırma (boyama, yapıştırma vs) onlarda yoktu. E anneler temizlikte babalar işte bu kadar oluyordu, ama hayta hayta hayat da bu kadar geçiyordu... Anneleri okuma yazma da bilmediği için çocuklara masal okuyan da yoktu. tüm gün sokak hayatı işte, biri kapıp götürse "Allah verdi, Allah aldı yani".

Velhasıl geçen sene 5,5 işi çıkıp da bu çocuklar apartopar devlet okuluna yazılınca onlar adına çok sevindim. Çünkü onlar için bu sistem hakikaten biçilmiş kaftandı. Saat 12- 16 arası okulda olmaları gerekirken, gün içi saçma sapan saatlerde bahçede görüyordum. Her gördüğümde de sordum neden okulda olmadıklarını. Ya öğretmen hastaydı, ya öğretmen erken bırakmıştı. Evet öğretmenleri sık hastalanıyordu, yerine bakan stajyer de yeterli değildi, hatta çocukları dövdüğü söyleniyordu. Babalarıyla konuştum, Milli Eğitime defalarca şikayet ettiklerini ama düzelme olmadığını söylediler bana her seferinde. Ve bu çocuklar normal karne alma zamanından 1 ay öncesinde karnelerini aldılar ve okulların resmi olarak açık olduğu son bir ay dahil halen okula gitmiyorlar. Bu arada, geçen yıl gittikleri okul, ortaokula mı ne çevrilmiş, gelecek sene aynı binada aynı hocayla devam edemeyeceklermiş.

Gelmiş geçmiş iktidarlar döneminde de benzer olaylar vardı ama bu kadar gözgöre göre gerçek gizlenmeye çalışılmıyordu. Ha 5,5 yaşında okula başladı bu çocuklar ama sıfıra sıfır elde var sıfır, geçen yılki eğitim öğretim yılından ellerinde kalan kocaman bir boşluk.... Şimdi soruyu soran yandaş medya ve sorgulamadan iktidarın her yaptığını alkışlayanlara soruyorum, "eğitim sistemi"nden anladığınız böyle bir sistem mi? Cevabınız "evet"se, ben buna da direniyorum o zaman..... ve dediğim gibi "dur"uyorum.....

2 yorum:

  1. Düşünüyorum da %100 mükemmel işleyen bir sistem var mıdır? Yoktur bence. Bu ülkede 76 milyon insan varsa 76 milyon ayrı düşünce, ayrı fikir ve milyonlarca farklı beklenti var. Herkesin aynı anda sistemden memnun olması imkansız bir şey. Sistemin de herkesi memnun edebilmesi keza. ama nedir bazı temel konular vardır bunlarda bir standart bir istikrar olması gerekir. Eğitim, sağlık, hukuk gibi. Bunlarda atılan adımların çok ama çok dikkatli atılması gerekir. Bugün yap, yarın boz, olmadı sil baştan bir daha yap olmamalı yani.
    Geçen yazdığın bir yazının altına yorum yazmamak için zor tutmuştum kendimi, hani halkımızın ne kadar yüce ne kadar çalışkan olduğuna dair. Elbette güzel yanlarımız var ama malesef çok azımız yaptığı işi hakkıyla hukukuyla yapıyor. Kurallara uymama, adam kayırma, saygısızlık ve daha nicesi artık malesef standart davranışlarımız haline geldi. Eğer o okuldaki öğretmen sorumlu bir öğretmen, işini hakkıyla yapan bir öğretmen olsaydı o okul bir ay öncesinden tatile girmezdi. Eğer düzgün işleyen bir eğitim sistemimiz olsaydı o öğretmen keyfine göre gelip keyfine göre rapor alamazdı, o sınıf boş kalmazdı. Çok küçük çok basit gibi görünüyor ama sadece bu örnek bile bize neyin ne olduğunu gösteriyor değil mi.
    Uzun oldu biraz. Sevgiler.

    YanıtlaSil
  2. Selam Sessizce, yazdıklarına tamamen katılıyorum. Sanırım (ve Milas Day Dreams blogundan takip ettiğim kadarıyla) İsviçre ve İskandinav ülkeleri bahsettiğimiz şekilde olmazsa olmaz konularda "mükemmele" yakın bir durum yakalamışlar. Mila'nın annesinin yaşadığı ülkede (İsveç ya da Norveç'ti) doğum izni bizdekinden uzun, devlet karşılıksız olarak her doğan çocuk için çocuk belli bir yaşa gelene kadar her yıl kocaman bir koli gönderiyor. İçerisinde kıyafetler, tulumlar vs var. Dediğin gibi en azından temel konularda belli standartlarımız olsa.... Mitolojide biir hikaye vardı, yanlış hatırlamıyorsam tanrıçalardan biri eteklerine türlü zenginlikleri, hazineleri doldurmuş ve bunları dünyanın dörtbir yanına dağıtmak üzere yola çıkmış. Tam Anadolu'ya geldiğinde ayağı bir taşa takılıp tökezlemiş ve eteklerindeki tüm zenginlikleri, hazineleri yaşadığımız bu topraklara dökmüş. Hakikaten de yalan değil, aslında çok zengin topraklarda yaşıyoruz, acaba o yüzden mi huzurumuz yok? Ne zaman istersen, ne kadar istersen, ne istersen yorum olarak yaz lütfen, yazılan yorumlar bana, işitildiğimi gösteriyor ve beni çok mutlu ediyor. Sevgilerimle,

    YanıtlaSil

 
Zirve100 Site istatistikleri
Zirve100 Sayac