Yaşam Notlarım'a Hoş Geldiniz.



16 Ocak 2014 Perşembe

Filateli - dünden bugüne, bugünden yarına

İlkokula gidiyordum, büyükbabamla geçirdiğim klasik yaz tatillerinden biriydi. Annem İstanbul'da işteydi, küçük kardeşim de onunla beraber. Büyükbaba torun tüm gün ne yapsak ne etsek, vaktimizi kaliteli geçirsek derken; standart kitap okumalar, az buçuk çizgi film (hani sadece TRT 1 vardı ya, haftada birdi o Heidi'ler, Clementine'ler), tabii ki ikimizin de bayıldığı yüzme, benim kumda oynamalarım, gel gör ki özellikle öğle sıcağında kaskatı uygulanan "sokağa çıkma yasağı" geldi mi, akan sular dururdu. Teyzem küçücükken ölmüş ya güneş çarpmasından, evde yangın çıksa öğle vakti anca o şekilde çıkılabilirdi sokağa. Öğle uykusu da eski tadını bırakmayınca büyükbabam çareyi beni "işe almak"ta buldu.

Bayramdı, bir sürü tebrik kartı vardı ona gelen, cevaplanması gereken. Önce ona gelen tebrik kartlarından başladık, zarflardaki pul kısımlarını kesmemi, pullu kağıtları önce suda bekletmemi ardından dikkatlice pulları çıkararak masanın kenarında kurutmamı istemişti. İşte böyle başladı benim pul koleksiyonu (yani filateli) merakım. Arada zaiyat veriyordum tabii, ama önemli olan bu değildi, hobi, eğlence, vakit geçirme, öğrenme.... Gel zaman git zaman mevsimlerden ne olursa olsun postacının yolunu dört gözle bekler, ayrıca büyükbabamı tembihler oldum. "Aman pullu zarfları bana ayırın".... En sevdiğim hediye pul defteriydi, annem bir de pul maşası almıştı bana.

Zamanla yurtdışından mektup arkadaşlarım oldu. Kimini bizzat da tanıyordum, böylece yerli malı pullarıma beynelminel pullar da eklenir oldu. Okul dönüşü pür telaş posta kutumuzu kontrol eder, hatta küçük zarflar kalmasın diye postakutumuzun altını iyice yoklardım. Tüm pullar yukardaki işleme tabi tutulur ve kuruduktan sonra defterdeki yerini alırdı.

"Bak postacı geliyor" şarkısının coşkuyla, gerçekten hissederek söylendiği, postacı amcanın hangi gün hangi saat geleceğini mutlaka bilip takip ettiğim yıllardı. Ve ne acıdır ki, el yazısı bir mektup ya da kart almayalı neredeyse yüzyıl geçti...

İlerleyen yıllarda, benim defterler tozlu raflara kalktı, zaten mektup da yerini "mail"leşmeye bırakmıştı. Zarf ve kağıt almaya, postaneye gitmeye gerek yoktu, bir "tık" yetiyordu iletişim için. Teknoloji nelere kadir işte burada yatar cevabı.

Nasıl oldu hatırlamıyorum avukatlık stajını yaptığım sene filateli merakım yeniden uyandı ve o sene büyükbabamın ölümüyle yine rafa kalktı. Ta ki Defne hatun büyüyüp "okullu" oluncaya ve benim, "ev evlikten çıktı nerden girişsem" deyip işe kütüphaneyi düzenlemekle başlamama kadar.

Pul defterlerimle karşılaşmak, yıllar sonra eski bir dostu görmek gibi oldu benim için. Her birinin ayrı anısı vardı, sonrasında "neden devam etmiyorum ki" diye düşünüp Tünel'deki profesyonel filatelistimin yolunu tuttum. Dakikalarca sohbet ettik, en çok pullardan konuştuk, daha doğrusu o konuştu ben dinledim, kimi öğrendim, kimi öğrenemedim kafam karıştı vs vs. Hatta, yukarıdaki pul çıkarma metodumuzun tamamen bir facia olduğunu öğrendim ki, amacımız pul biriktirip zengin olmak olmasa da kim bilir ne hazineleri heba ettim diye kendi kendimi yedim durdum.

En sonunda Defne'nin doğum yılından itibaren ilk gün pullarını biriktirmeye karar verdim. Oysa bir zamanlar hedefim kendi doğum yılımdı hatta 1978, 1979 pullarım tamdır, sonraki yılların neredeyse hepsi eksiktir. Aradan geçen yıllarda eski pullar iyice değerlenmiş, çalışmadığım için bu şekilde bir koleksiyona ayıracak bütçem yok.

PTT'nin filateli servisine üye oldum. Sitedeki formları doldurup fakslıyorsunuz, ardından üyelik ücretini ve pul ücretini yatırıyorsunuz ve eski usül PTT kargosunun yolunu gözlemeye başlıyorsunuz. Ankara'daki ofis çalışanları telefonda gayet detaylı ve net bilgi veriyorlar. Yine de eksik kalan pullarınız olursa ve bütçeniz varsa güvendiğiniz bir filateliste başvurup tamamlama şansınız var.

Filatelistimin söylediği gibi, pul biriktirme sadece "maddi" gaye güdülerek yapılan bir iş değil. İnsana kültür katan ve beynin devamlı işlemesini sağlayan bir hobi. Pullarımı gözden geçirdikçe, büyütecimle baktıkça ister istemez merak da uyanıyor. Örneğin "Sayıştayın 150. yılı" demiş, demek Sayıştay Osmanlı zamanında kurulmuş diyorsunuz. Ya da ne bileyim Yunus Emre ile ilgili bir pulun üzerinde kısa bir dizesine yer verilmiş. Böyle böyle derken insan ansiklopedi açma (modern tabirle google'lama) gereği duyuyor ve böylece "öğreniyor".

Maliyetlere gelirsek; pul defteri (doldukça alınır) + pul maşası (bir kez alınır) + büyüteç (bir kez alınır) + PTT abonelik (25 lira,sonraki alışverişlerden düşer) + her yıl için yıllık pul poşeti (yani ilk gün pulları) maksimum 100 lira = 200 lirayı geçmeyecektir. Üstelik materyal hazır olduktan sonra yıllık pul bedeli toplam 100 lira civarında. Yani aylık 10 lira bile değil.

İlk gün pulları yerine tematik pulları da biriktirebilirsiniz. Tek yapmanız gereken, istediğiniz temayı seçmek ve o temadaki pulları toplamak. Örneğin Fenerbahçe'liyseniz takımınızla ilgili pullar, klasik Atatürk pulları, çiçek pulları vs. Ama benim tavsiye edeceğim, "yıllık pul poşeti" olarak tabir edilen ilk gün pulları.

Defne büyüdüğünde "pul" onun için ne anlama gelir bilemiyorum, ama şimdilerde bu eski hobim benim için beynimi çalıştırmak ve rutine binip balatalarımı yakmamak için iyi bir kurtarıcı gibi gözüküyor.

3 yorum:

  1. Ben de de zaman zaman depreşen bir hobi pul. Postcrossing e abone oldum. Oradan bayağı geliyor. Ama tabii ki maddi değil aslında kültürel bir olay.

    YanıtlaSil
  2. Yorumunuza çok sevindim, demek yalnız değilim :) Postcrossing nedir?

    YanıtlaSil
  3. Pulları nasıl ayırmalıyız? bir de yıllık pul poșetlerinin içinde resmi pullarda bulunuyor mu? ☺

    YanıtlaSil

 
Zirve100 Site istatistikleri
Zirve100 Sayac