Yaşam Notlarım'a Hoş Geldiniz.



1 Nisan 2014 Salı

Neden "Kaybeden" Taraftayım?

Dünkü yazımda, aklım erdiğince yerel seçimler ve "kazanan parti"ye oy veren seçmen kitlesi hakkında yazmıştım. Hadi bugün de kendimi yazayım. Lütfen genelleme olarak düşünmeyin, sadece kendi gerekçe ve önceliklerimi, herhangi bir önem sırası olmaksızın yazıyorum. Gerekçeleri okurken bundan önceki iktidarlarla da kıyaslamayın, neticede son 12 yıldır "% 50'nin oyuyla iktidarda kalan bir parti" vardı, birşeyleri değiştirmek için yeterli zaman ve güçtü bence.........

Akp'ye, girdiği ilk seçimden bu yana bir kez bile oy vermedim, vermeyi düşünmedim, böyle giderse de vermeyeceğim. Bu kararlarımdan da pişman değilim. Nedenlerine gelirsek;

Atatürk İlke ve İnkılaplarına bağlı bir parti değil. En azından bence değil. Başbakan'ın Siirt mitinginde söylediği gibi Andımızı kaldırmak benim açımdan bir başarı değildir. Andımız, nasıl algılarsanız o'dur. Benim algı açımdan birleştiricidir, güç vericidir. Ben, kendi ve çocuğum adına "Türküm, doğruyum, çalışkanım....." demekten gurur duyarım. Ha geldiğim kökler açısından gerçekte milliyetimden tamamen emin değilim, ne olduğunun da bir önemi yok. Doğruluk ve çalışkanlık kısmındaysa elimden geleni yapıyorum.

Laik bir devletin çatısı altında yaşamak istiyorum. İnsanlar laik olmaz devlet idaresi laik olur. Böylece devlet, barındırdığı tüm din ve mezheplere eşit mesafede kalır, hiçbir dinin ya da mezhebin önceliği, üstünlüğü vs yoktur. Devlet dairesine dolayısıyla devlet sistemine girdiğinizde vatandaş olarak "eşit" olmalısınızdır. Gerçek adalet bence budur.

Halkçılık ve devrimcilik de benim vazgeçemeyeceğim ilkelerdendir. Halkı korumak, kollamak, iyi ve kötü gününde birlikte olmak gerekir. Depremin ardından "orada fuhuş yapılıyordu" sözleri ya da "benim türbanlı bacım" sözüyle sadece bir tarafı kucaklayan bir yaklaşım halkçılıktan uzaktır. Devrimcilikse, devinimdir, devamlı gelişmek ve değişmektir, çağa ayak uydurmaktır, sorgulamak, her zaman daha iyisini, güzelini olumlusunu aramaktır. Statik olmamak, biat etmemek, sorgusuz sualsiz aynen kabul etmemektir. Bence, muasır medeniyete giden yol da budur.

Demokratik bir parti değil.  Aykırı en ufak bir sese, protestoya, fikir alışverişine açık değil. "Emir, demiri keser" mantığıyla ben ne dersem o'duru uygulamaya çalışıyor. Oysa demokrasi çok sesliliktir. Zülfü Livaneli'nin yıllar evvel bir yazısını okumuştum. Demokrasiyi, orkestraya benzetiyordu. Her çalgının yeri, zamanı, süresi vardır ve  bir de tüm enstrümanlara eşit mesafedeki orkestra şefi. Tüm bu seslerbirleştiğinde ahenk gelir, keyif gelir, bütünlük gelir. birinden vaz geçerseniz yerin dolduramazsınız. Bu yüzden, demokratik bir parti birleştirici olmalıdır, ayrılıkçı değil.

Şaibeler.  Bu güne kadar onlarca kaset, ses kaydı vs bir dolu şey çıktı, iddialar ortaya atıldı. Hiçbiri için tamamen gerçek ya da külliyen yalan diyemem, bilmiyorum, emin olamıyorum. Ama şunu diyebilirim ki, sinek küçüktür ve mide bulandırır. Ben, çorbamdan sinek çıksa içmeye devam edemem. Temiz bir tabakta yenisini isterim.

Adalet, Eğitim Sistemleri.  Halkçı bir parti, adalet ve eğitim sistemlerinin şeffaf, güvenilir, etkin çalışır olmasına dikkat etmelidir. Akp iktidara geldikten sonra değişmeyen yasa kalmadığı gibi eğitim sistemi de defalarca değişti ve çok eleştiriler aldı. Adalet, müllkün temelidir. İşte bu nedenle adaletin güvenilir olması şarttır, adalete güvenmediğiniz an, çıkan kasetlere, yapılan yargılamalara, verilen hükümlere de asla inanmazsınız, güvenemezsiniz ve bence halkı, "güven" olmadan birarada tutmak zordur.

Tarım ve hayvancılık politikası. Türkiye'de tarım bitti. tohumlarımızı İsrail'den alıyoruz ve hepsi hibrit yani bir sonraki sene o ürünün tohumundan ekim yaptığınızda ürün alamıyorsunuz. Kendi tohumumuzu üretmek de yasak. Peki biz, çocuklarımız, torunlarımız ne yiyoruz, ne yiyeceğiz? Kuş gribi iddialarıyla tavuklarımız itlaf edildi, bugün kime sorsam tavuk yemediğini söylüyor. Oysa tavuk, dar gelirli ailelerde bile etten önce tercih edilen nispeten alım gücüne daha uygun, bereketli bir gıdaydı. Tavuklarımız hormonlu, meyve sebzemizin tohumları hibrit ve son olarak "GDO" gerçeği. Mısır ve soya GDO'lu. Herhangi bir markete gidin ve aldığınız ambalajlı ürünlerin içeriğine bakın, soya ve mısın mutlaka çoğunda çıkacaktır. Neden GDO var? Türkiye, tarım ülkesi olmakla övünürdü, evet maalesef sanayi ülkesi olamadık ama en azından konya buğday ambarımızdı, sebzemiz meyvemiz hayvanımız bize yetiyordu. Kasaba gittiğimizde ellerimiz kollarımız dolu çıkabiliyor muyuz? Bazı evlere bayramdan bayrama, o da verilirse et giriyor. Yazık değil mi bize?

Malvarlığının kaynağı. Yukarıda yazdığım kaset iddialarının dışında parti üst yönetiminin mal varlığı şeffaf olmalı. Göreve gelmeden önce ve şimdi, aradaki fark açıklanmalı ve şaibeden kurtulunmak isteniyorsa hodri meydan, tv.ler gazeteler sizin......

Dini hassasiyetler reklam ve potansiyel oy muamelesi edilmemeli. Şahsi anlamda düşüncem imanın, ibadetim "gizli" olması yönündedir. Bu yüzden dini vecibeler yerine getirilirken boy boy fotoğraf çektirmeler, bunların yayınlanması ve bunlar dolayısıyla "oy" kazanılması bence etik değildir. Dünkü yazımda daha detaylı bahsettiğim gibi "türban" bu anlamda en çok kullanılan potansiyeldir, ama "türbanlı kadınlar" ne kadar "özgür"leştirilmiştir?

Devlet, teröristle masaya oturmaz.  Terör, içimi en acıtan, uykularımı kaçıran bir derdim. Ama bu derdin çözümü teröristle masaya oturmak ve bizlere açıklanmayan vaadlerde bulunmak değildir. Elbet bir çözüm olmalıdır, bulunmalıdır, ama bu çözüm kamu vicdanına da uygun olmalıdır. "Açılım nedir?", neler vaad edilmiştir? , açılımda gelinecek son nokta nedir? bilen varsa beri gelsin.....

Kötü söz, sahibinindir. Siyaset zor, devamlı gözönünde olmak zor, kabul ediyorum, ama üslup böyle olmamalı. Demokratik bir lider, "ananı da al git." , "babamın malı gibi satarım" ,"ayyaş", "çapulcu", "yüzde elliyi evde zor tutuyorum" gibi tabir ve tehditleri kullanmamalıdır.

İnşaat Sektörü.  Evet çok gelişti, iş ve konut imkanı sağlandı ama en azından İstanbul açısından siluet bozuldu, trafik arttı, alt yapılar yetersiz kaldı, yeşil alanlarımız azaldı. Kendi adıma çocuğumla, AVM'ye gitmek yerine parka gitmeyi tercih ederim. Bir diğer örnek de 3. köprü, aslında bu upuzun bir başka yazımın konusu olacak, küçüklüğüm Sarıyer, Rumeli Kavağı taraflarında geçti çünkü. Orada talan edilen ormanlar, harap olan doğal kaynaklar beni üzüyor. 3. Köprü yerine başka bir çözüm olamaz mıydı? En azından İstanbul açısından toplu deniz taşımacılığı neden bu kadar seyrek ve çok pahalı?

Düşünsem eminim daha bulurum yazacak birşeyler, ama şimdilik bu kadar. Dilerim artık, bir sonraki yazım daha keyifli, daha az ciddi ve kısa olur......

Sabır gösterip okuyanlara teşekkür ediyorum,  

4 yorum:

  1. Ne güzel analiz etmişsiniz. Facebookta da paylaşsanız da çok kişiye ulaşsa. Ama gene katılmadığım noktalar da var. Tamamen beni bağlayan görüşler olarak. Bence andımızın kaldırılması doğru ama kaldırılış amacı şaibeli.İnsanlara bir fikir doğrularıyla yanlışlarıyla açıklanarak anlatılır, tercihi o kişi belirler. Her sabah papağan gibi okutmak, diretmek doğru değil. Yıllarca 29 Ekimlerde bayrak asma zorunluluğu, asmayanlara ceza bayrağımızı daha mı çok sevdirdi. Bayrağımız, Mustafa Kemal tartışma konusu olmamalı sadece gerektiği yer ve zamanda gündeme gelmeli bence. Facebookta ikide bir Mustafa Kemal'i paylaşan, Kemalizmi savunma gayretinde olan arkadaşlarımı sildim. Orada en fazla GS_FB geyiği yapılır, şarkı, türkü paylaşılır. ROK un seks kasedinin olduğu yerde Mustafa Kemal'in ne işi var. İkinci katılmadığım nokta PKK ile masaya oturulması. Binlerce insan gereksiz yere ölüyorsa, bunu devletinin önleme gücü yoksa, ordun zayıfsa istemesen de oturmak zorundasın. Zaten Apo'yu getirip İmralı Kral dairesine yerleştirdiğin an yenilgiyi kabul ettin. Şimdi Ordu zayıf sözüne itiraz edebilirsiniz ama düşünün en başından beri PKK karşısında ezilen bir asker vardı. Yıllarca boş karlı kaplı tepeleri bombalayıp triliyonlarca zarara soktular devleti. Derya Sazak'ın " Batsın Böyle Gazetecilik" adlı kitabını okumanızı tavsiye ediyorum.23.02.2013 tarihinde İmralı'da yapılan toplantının konuşmalarını veriyor.Yüzde yüz gerçek. Öcalan, Ahmet Tan,Sırrı Süreyya Önder,,Pervin Buldan katılımcılar. Neler anlatılıyor neler. Mutlaka he Türk vatandaşının okuması gerek.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba İlhan Bey, uykularım kaçması pahasına dediğiniz kitabı okuyacağım. Terör benim açık yaram, maalesef hoşgörülü olamıyorum, esneyemiyorum. Terörün bitmemesi bence sadece askeri anlamda değil politik anlamda da zaafiyetti. Biliyorsunuz yatırımlar hep batıya yapıldı, doğu kendi haline terk edildi, bunu hiçbirimiz gözardı etmeyelim. Askeri anlamda da, büyükşehir kaldırımlarından başka yerde yürümemiş çocukları dağa çıkarırsanız bu kadar kayıp verilmesi doğaldır. Neticede terör bir şekilde bitmedi, bitirilmek istenmedi ve bu günlere geldik. ancak ve ancak, bu kararlar ve yanlış politikalardan etkilenen sizin benim gibi sıradan vatandaşın kini, öfkesi de mevcut. Kanı kanla yıkamazlar, suyla yıkarlar ama ortada yasalar da var. Bu yazdıklarımı facebook'ta paylaşmayı tercih etmiyorum, arkadaş listem hep tanıdığım kimseler, bu düşüncelerimi ve blogumu zaten biliyorlar, isteyen okuyor, ama mesela eşim hala okumuyor :) Okusa zaten bu iki yazım yüzünden internet yasağı koyardı evde :) Yorumunuz için teşekkür ederim.

      Sil
  2. Merhaba,
    Yazıların ve ifade dilin o kadar keyifli ki bir şey yazmadan geçemiyorum. Normalde siyasi konularda konuşmayı pek tercih etmem çünkü herkesin görüşü, düşüncesi kendisine doğrudur, bilirim.

    Şimdi ben de sana bambaşka bir perspektif sunmaya çalışayım. Madalyonun öbür tarafı..

    Neden Ak partiye oy veriliyor. Ak partiye kimler oy veriyor. (Benim basit gözlemlerim sadece).

    1-Seversiniz ya da sevmezsiniz ama lider faktörü önemli. Taa yıllar yıllar önce okuduğum “karşı” bir dergide o zamanın İstanbul BB başkanı sıfatını taşıyorken onun için yazılan görüşler hala aklımdadır: Yabancılarla yapılan bir toplantıda duruşuyla, tavrıyla insanların üzerinde saygı duyma hissi uyandırdığını, işine ciddiyetle eğildiği ve bunu da karşısındakilere hissettirdiği yazıyordu ve yazarı olan gayrimüslim hanım da bunu takdirle karşılıyordu.. Bugün de lider olarak sadece yurtiçinde değil yurtdışında da sesi gür çıkıyor, varlığıyla kendini belli ediyor uluslararası toplantılarda silik bir figür değil. Bu da milletin hoşuna giden bir özellik.

    2- İnançlı bir insan olması. Halkın büyük bir kısmının taşıdığı değerleri bünyesinde barındırıyor. Elbette Başbakanı olduğu ülkede herkesin Başbakanı olduğunu asla unutmaması gerekir ama konumuz insanların neden onu kendilerine yakın görüp oy verdiği..

    3- Başörtülü kesime kazandırılan özgürlükler. (Diğerlerine olmasa da bu maddeye kendimi dahil edebilirim) Ah bu insanların içinde nasıl bir yaradır tahmin bile edemezsin. Başta ben. Yasakların en yoğun olduğu dönemlerde hergün okulda o kapının önünde başını açmak zorunda kalmak, saçma sapan peruklar, şapkalar takarak okumaya çalışmak ne berbat bir duyguydu. Bugün fırsat eşitliği dendi mi boğazıma yumru gelir oturur. Ben hep akademisyen olmak isterdim ama o dönem yasaklardan gına geldiği için yüksek lisans dahi yapmadım. Hepimizin içinde o dönemlerden birşeyler kaldı ve ben biliyorum ki bu zihniyetin baş savunucusu olan bir partiye asla oyumu veremem. Bugün daha ılımlı olsalar da yine de samimi gelmiyor. Sadece bana değil bu konuda Anadolu halkının da yüreğine değemiyorlar. Nasıl ki Akp deyince akla başörtülü yemenili kadınlar geliyorsa Chp deyince de benim gözümün önüne parmak sallayan saçı röfleli sarışın orta yaşlı hanımlar geliyor.

    [Kendi adıma, ben her türlü görüşten insanla bir arada yaşarım. Yaşadım da. İnsanların kendi doğrularına göre yaşamalarında ne gibi bir sakınca olabilir. Her ne olursa olsun kişisel özgürlüklere yapılan her türlü müdahaleye karşıyım. Öyle bir ülke olalım ki benim kızım yarın büyüdüğünde başını örtmek istediğinde kısıtlanıp hor görülmesin, keza başını örtmeme kararı verirse de endişeyle korkuyla yaşamasın. Huzurla büyüyeceği, okuyacağı çalışacağı, fırsat eşitliği olan bir ülkede büyüsün isterim.]

    4-Hayatı kolaylaştıran unsurlar: Hem genel düzeyde hem bireysel düzeyde yaşanan düzelmeler var. Sağlık gibi, yaşlılara engellilere evde yatalak olan hastalara verilen hizmetler gibi. Detaya çok girmeyeceğim ama bu saydıklarım insanların hayatını kolaylaştıran şeyler.

    5- İstikrar. Bu millet koalisyonlardan zamanında fena halde bıktığı için, ülkede huzur ve istikrar olmasını istiyorlar.

    6-Ülkenin menfaati. En son muhalefetin büyük umutlar bağladığı ama halkın büyük öfkesini çeken Dışişleri tapesi de buna bir örnek. Yani bir kısım insanlar ülkenin menfaatini hiçe sayarak sırf kendi menfaatleri için devlet sırlarını ortaya dökmekten imtina etmiyorsa bunların niyetinden şüphe edilir. Çok kişi biliyorum ki sırf bu nedenle oy vermemeye karar verdiği Akp’ye dönüp oy verdiler.

    Bunlara eklenecek daha bir sürü şey bulunabilir belki. Ya da bunlara tonla antitez de üretilir. Ak Partinin de tonla yanlışı var. Benim de uygun bulmadığım bir dünya uygulamaları var. Koşulsuz kayıtsız sevmek de, takım tutar gibi parti tutmak da bana çok anlamlı gelmiyor.

    Hep partinin bir ömrü vardır –galiba tek ölümsüz olan CHP :)- zamanı gelince Ak Parti de miadını dolduracak ve sahneden çekilecek. Ondan sonra da kendimize en yakın gördüğümüze kalkıp oy vereceğiz bugün yaptığımız gibi..

    Uff çok uzun oldu :)

    YanıtlaSil
  3. Selam Sessizce, dediğin gibi yazdıklarına bir dolu antitez üretilebilir. Uzun da olsa iyi ki yazmışsın, paylaşmışsın. Benim hep söylediğim birşey vardır, "% 99'u Müslüman olan" halkımız sadece ve sadece zekat verse, emin ol Türkiye'de açlık, sefalet kalmazdı. ama maalesef bizler içe değil, dış görünüşe önem veriyoruz. Hadi zekatı geç, heryer çöp, insanlar saygısız, trafikte yol vermez, sıra beklemeyi bilmez... vs. Bu da, kendisine "Müslüman" diyen adama yakışmaz bence. Sana bu "şekil" olayında bizzat yaşadığım bir olayı örnek vermek isterim. 1996, annem yeni ölmüş, diplerdeyim, geceleri uyuyamıyorum, hep kabus görüyorum, bir türlü sindiremiyorum bu ani ölümü. Neticede Beşiktaş ilçesindeki camilerden birine gidiyorum, niyetim hocayla konuşmak, dertleşmek, belki bana tavsiye edeceği bir duayı okumak, rahatlamak. Semti özellikle yazdım ki İstanbul'un "modern" semtlerinden biri olduğu belli olsun. Avluda buluyorum hocayı, durumumu anlatıyorum. bana söylediği şey şu; "kızım bu böyle olmaz, sen git, sor soruştur, önce kapan, ondan sonra yine gel buraya." Bunun ötesinde daha dinlemiyor beni ve çekip gidiyor. Başım kapalı olmadığı için cami avlusunda dışlanıyorum. Ne düşünmek istersen onu düşün... Anlıyorum ki, sen radikal düşüncelerde değilsin, evet belki benim gibi düşünmediğin noktalar var ama blogumu okuyarak, gayet mantıklı, içten açıklamalar ve yorumlar yaparak bunu gösterebilecek olgunluktasın. Demem o ki, seni ve beni aynı çatıda buluşturan bir lider çıktığında kazanmaya başlayacağız. İşte kızlarımız için de istediğim bu. Bu arada seçimlerin adaletli yapılmadığı yönünde çıkan olaylar, itirazlar, iddialar da beni çok üzüyor ve düşündürüyor. Çöpten çıkan oylar, yapılan baskılar... vs, böyle olmamalıydı diyorum. Ama şaibe her yerde ve bir şekilde maruz görülüyor, hepimize yazık... Teşekkürler yorumuna.

    YanıtlaSil

 
Zirve100 Site istatistikleri
Zirve100 Sayac